Almitra sözü
aldı ve sordu: * Peki üstat; evlilik nedir?
Cevap söyle geldi: * Siz birliktelik için doğmuşsunuz.Ölüm
meleğinin beyaz kanatları sizi ayırana kadar ayrılmayacaksınız. Allahin sessiz tanıklığında
bile beraber olacaksınız. Ama birlikteliğinizde mesafeler bırakın; bırakın ki, cennetin rüzgarları
aranızda dansetebilsin... Birbirinizi sevin ama, aşk tutsaklığı istemeyin.. Bırakın
aşk, ruhunuzun kıyılarına vuran dalgalar gibi olsun... Birbirinizin bardağını doldurun
ama ayni bardaktan içmeyin; ekmeğinizden verin birinize ama ayni somundan ısırmayın... Birlikte
şarki söyleyin;lakin birbirinizi yalnız bırakmayı da bilin.Sazın telleri de yalnızdır
ve armoni içinde ayni melodiyi seslendirir... Birbirinize kalbinizi verin ama karşılıklı kilitleyip
saklamak için değil! Sadece hayatin eli o kalbi saklar! Birlikte durun, ama yapışmayın, tapınakların
sütunları da bitişik değildir! Ve unutmayın ; meşe ile çınar birbirlerinin gölgesinde büyümezler...
ARKADASLIK Ve
bir genç, söyle dedi: "Bize arkadaşlıktan bahset." Ve o cevap verdi: "Arkadasınız, cevap bulan gereksinimlerinizdir. O,
sevgiyle ektiğiniz ve şükranla biçtiğiniz tarlanızdır. O sizin sofranız ve ocakbasinizdir. Çünkü
ona açlığınızla gelir ve onda huzuru ararsınız. Arkadasınız sizinle içinden geldiği
gibi konuştuğunda, ne 'hayır' demek zor gelir, ne de 'evet' demekten çekinirsiniz. Ve o sessiz kaldığında,
kalbiniz onun kalbini dinlemek için sessizleşir. Çünkü arkadaşlıkta, kelimeler susunca, tüm düşünceler,
tüm arzular ve beklentiler, gürültüsüz bir sevinç içinde doğar ve paylaşılırlar. Arkadaşınızdan
ayrıldığınızda ise yas tutmazsınız; Çünkü onun en sevdiğiniz yani, yokluğunda daha
bir berraklık kazanır, tıpkı bir dağın, dağcıya, ovadan daha net görünmesi gibi...
Ve
arkadaşlığınızda, ruhsal derinlik kazanmaktan başka bir amaç gütmeyin.
Çünkü, salt
kendi gizemini açığa vurmak peşinde olan sevgi, sevgi değil, savrulmuş bir ağdır ve
sadece yararsız olan yakalanır. Ve arkadaşınıza, kendinizi olduğunuz gibi sunun. Eğer
dalgalarınızın cezrini bilecekse, meddini de bilmesine izin verin.
Çünkü salt zaman öldürmek için
bir arkadaş aramanızın anlamı olabilir mi? Onu, zamanı yaşatmak için arayın. Çünkü
o gereksiniminizi karşılamak içindir, boşluğunuzu doldurmak için değil.
Ve arkadaşlığın
hoşluğunda, kahkahalar, paylaşılan hazlar olsun. Çünkü küçük şeylerin şebneminde, yürek
sabahını bulur ve tazelenir."
SEVGİ Bunun üzerine Almitra, "Bize sevgiden bahset..." dedi. Ve
o basını kaldırdı, insanlara baktı. Üzerlerine sinen derin dinginliği duyumsadı. Ve
yüksek bir sesle konuşmaya başladı: "Sevgi sizi çağırınca, onu takip edin, Yolları sarp
ve dik olsa da... Ve kanatları açıldığında, bırakın kendinizi, Telekleri arasında
saklı kılıç, sizi yaralasa da... Ve sizinle konuştuğunda, ona inanın, Kuzey rüzgarının bir
bahçeyi harap edişi gibi, Sesi tüm hayallerinizi darmadağın etse de... Çünkü sevgi sizi yücelttiği
gibi, çarmıha da gerer. Sizi büyüttüğü ölçüde, budayabilir de... En yükseklere uzanıp, Güneş’le titresen
en hassas dallarınızı okşasa da, Köklerinize de inecek, ve onları sarsacaktır, Toprağa
tutunmaya çalıştıklarında... Mısır biçen dişliler gibi sizi kendine çeker; Çıplak
bırakana kadar döver, harmanlar; Kabuklarınızı, çöplerinizi ayıklar, eler... Bembeyaz olana
kadar öğütür sizi; Esnekleşene kadar yoğurur; Ve Tanri'nin İlahi sofrasına ekmek olasınız
diye, Sizi kendi kutsal ateşine savurur... Sevgi bütün bunları, Kalbinizin sırlarını bulasınız
diye yapar, Ve bu biliş, Hayatin kalbinin bir cüzcünü yaratır... Ancak korkunun kıskacında, Salt
sevginin huzurunu ve hazzını ararsanız, O zaman örtün çıplaklığınızı, Ve sevginin
harman yerine adim atin... Adim atin, kahkahaların tümünün olmadığı, Sadece gülebileceğiniz mevsimsiz
dünyaya, Ve ağlayın, ama tüm gözyaslarinizla değil... Sevgi hiçbirsek sunmaz, sadece kendisini, Hiçbir şey
kabul etmez, kendinde olandan gayri... Sevgi sahip çıkmaz, sahiplenilmez de; Çünkü sevgi, sevgi için yeterlidir,
tümüyle... Sevdiğinizde, "Tanrı benim kalbimde," yerine, Söyle deyin, "Ben kalbindeyim Tanri'nin ..." Ve sanmayın yön
verebilirsiniz sevginin akısına, Çünkü sevgi, yolunu kendi çizer, sizi değer bulduğunda... Sevgi
bir şey istemez, tamamlanmaktan başka... Fakat seviyorsanız ve ihtiyaçların arzuları varsa, Bırakın
bunlar sizin de arzularınız olsun... Erimek ve akmak,geceye şarkılar sunan bir dere misali, Şefkatin
fazlasının verdiği acıyı bilip, Kendi sevgi anlayışınla yaralanmak, Ve kanamak,
yine de istekle ve coşkuyla... Şafak vakti kanatlanmış bir gönülle uyanmak, Ve bir sevgi gününe
daha, teşekkürle uzanmak... Sessizce çekilmek öğle vakti, sevginin vecdini duymak, Aksamın çöküşüyle
de, eve huzurla dönmek... Ve uyumak, kalbinde sevgiliye bir dua, Ve dudaklarında bir şükür şarkısıyla..."
ÇOCUKLAR Ve
kucağında bebeğini taşıyan bir kadın konuştu: "Bize çocuklardan bahset." Ve o şöyle
dedi: "Çocuklarınız, sizin çocuklarınız değildir. Onlar, Hayatçın kendine olan özleminin
oğulları ve kızlarıdır. Onlar sizin aracılığınızla oldular, ama sizden
değil; Ve sizle olsalar da, size ait değiller... Onlara sevginizi verebilirsiniz ancak, düşüncelerinizi
değil; Çünkü onların kendi düşünceleri olacaktır... Onların bedenleri için bir yuva sunabilirsiniz;
ama ruhları için değil; Çünkü onların ruhları, yarın'ın evini mesken tutmuştur, sizin
rüyalarınızda bile ziyaret edemeyeceğiniz... Onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz; ama onların
sizin gibi olmaları için değil... Çünkü hayat ne geri sarar, ne de dünde oyalanır... Sizler, yaşayan
oklar olarak çocuklarınızı ileriye fırlatan yaylarsınız... Yayı kullanan, sonsuzluğun
içindeki hedef noktasını görür ve bütün gücüyle sizi gerer ki, okları hızla uzaklara erişebilsin... Okçunun
elleri altında sevinçle eğilin, Çünkü o, uçan okları olduğu kadar, sarsılmaz yayları da
çok sever...
ZAMAN Ve bir astronomi bilgini, "Bize zamandan bahset" dedi. Ve o cevap verdi: "Ölçüsüz ve ölçülemeyen
zamanı ölçebileceksiniz. Davranışlarınızı ayarlayacak, ve hatta ruhunuzun rotasını, saatlere
ve mevsimlere göre yönlendirebileceksiniz. Zamanı, kıyısında oturup, akısını izleyeceğiniz bir
nehir haline döndüreceksiniz. İçinizde zamana bağlı olmadan varolan öz, yasamın zamandan bagimsizliginin
zaten farkındadır;
Ve bilir ki, dün bugünün anisi, yarin ise bugünün rüyasıdır. Ve yine bilir
ki, içinizde şarki söyleyen veya düşünen özünüz, hala yıldızları uzaya dağıtan o
ilk an'in içinde devinmektedir. Aranızda, özündeki sevme gücünün sinirsizligini hissetmeyen var midir acaba? Yine
de bu hudutsuzluğuyla ayni sevginin, bir sevgi düşüncesinden diğerine, bir sevgi davranışından
bir başkasına, kendi varlığının tam orta yerinde sımsıkı ve hareket etmeden
durduğunu kim hissetmez? Ve zaman da, tıpkı sevgi gibi bölünemez ve ölçülemez değil midir? Yine
de eğer düşüncenizde zamanı mevsimlerle ölçmek isterseniz, her mevsimin diğerlerini içermesine izin
verin. Ve bırakın bugününüz, geçmişi anılarla, geleceği ise özlemle kucaklasın."
|